ANTAKYA GEZİ NOTLARI

Hiç yorum yok

Gazi ÖZDEMİR'in kaleminden KAFSİD (Kapadokya Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği)'nin Hatay Gezi Notları;

Amik ovasının verimli topraklarını sulayıp gelen Asi nehri ile ikiye bölünmüş bir şehir. Farklı kültürden insanların yaşadığı, yıllara meydan okuyan mozaiklerin, tarihi evlerin ve sokakların, sırt sırta vermiş, farklı dinlere ait mabetlerle hoşgörünün, künefenin, samimi insanların diyarı: Antakya.  

KAFSİD (Kapadokya Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) olarak organize ettiğimiz ilk şehir dışı konaklamalı fotoğraf gezisi derneğimizin büyüdüğünü gösterirken gidilecek yerin ANTAKYA olması 18 kişilik gezi ekibini heyecanlandırıyor.

İki günlük fotoğraf turumuza Çevlik Plajı’ndan başladık. Kıyı boyunca yer alan panoramik noktalardan denizin ve dağların buluşmasını seyrederken içimize çektiğimiz iyotlu hava ve bahar kokusu bizleri biraz daha dinçleştiriyor.

Yerli ve yabancı turistlerin uğrak yerlerinden biri olan Titus Tüneli ve Beşikli Mağara (Kaya mezarları) için yola koyuluyoruz. Kaya Mezarlarına giden patika yol üzerinde yöreye has ürünlerin satıldığı küçük tezgahlar göreceksiniz. Defne sabunundan, defne yağına, salçadan zeytine, nar ekşisi, kurutulmuş ürünler, zahter dedikleri bölgeye has kekik…  Eğerki bahar mevsiminde gelirseniz,  gelinciklerle süslü tarlalar, tarlalarda çalışan insanlar ve yapraklar üzerinde dolaşan tırtıllar ilginizi çekecektir.

Tünelde yürüyüş esnasında dikkatli olmalısınız özellikle yağışlı havalarda çünkü zaten kaygan bir  taş yapısına sahip olan tünel yağışın da etkisiyle daha da tehlikeli oluyor. İnsanoğlunun doğayla mücadelesinin bir eseri olan 7m yüksekliğindeki ve 6 m genişliğindeki tünelin üstü açık olan bazı yerlerinden güneş ışığı süzülmekte karanlığın içine.

Simdi rotamızı Kapısuyu Köyü üzerinden Hıdırbey Köyüne çeviriyoruz. Bu köydeki 2000 yıllık olduğu tahmin edilen tarihi çınar (Musa Ağacı) çevresinde   halk,şenlik havasında bir yaşam sürdürüyor. 

Hıdırbey Köyüne yakın bir mesafede bulunan ve ülkemiz sınırları içersinde özel bir yere sahip olan Vakıflı Köyüne gidiyoruz. Nüfusunun tamamı Ermeni olan tek köy burası. Bu yüzden de kendilerini özel sayıyorlar Vakıflılar.Vakıflı köyünün bir başka özelliği de köyde tamamen organik tarım yapılması, sahip oldukları organik tarım sertifikası ile de markalaşmış bir köy. Köyün girişindeki kilise de olmasa farklı bir köyde olduğunuzu anlamak gerçekten zor. Nüfusun az oluşu sebebiyle sokaklar bomboş. Sohbet edebileceğiniz birilerini ya kilise avlusunda ya da köy kahvehanesinde bulabilirsiniz.

Antakya’da hem gündüz hem de gece görülmesi gereken tek yerdir Harbiye.Romalılardan bu yana mesire yeri olarak kullanılan Harbiye Gündüz olağanüstü doğasıyla gecede eğlence hayatıyla büyüler sizi. Sık bitki örtüsü, birkaç yerden fışkıran buz gibi suları, bu suların oluşturduğu küçük şelaleleri,  şelalelerin yanı başına kurulmuş işletmeleri ve sahip olduğu mutfak kültürü ile ünlüdür.



Antakya’da ticaretin kalbi sayılabilecek yerlerden biridir: Kapalıçarşı. Kendi içersinde birçok bölüme ayrılmış çarşıda her tür zanaatkarı ve esnafı bulmak mümkündür. Ayakkabıcılar, sarraflar, baharatçılar, işportacılar, peynirciler, künefeciler, fırıncılar, kasaplar, bakırcılar… Kahvehaneler, tarihi camiler ve çeşmeler…  Bu çarşıya uzun bir zaman ayırmanızı tavsiye ederim.

Antakya’da görülmesi gereken birçok tarihi yer olmasına rağmen Saint-Pierre kilisesi ve Habib-i Neccar cami ön plana çıkmaktadır. Mağara biçiminde kayaya oyulmuş Saint Pierre Kilisesi Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri; Habib-i Neccar Cami de Anadolu’da yapılan ilk cami olarak kabul edilmektedir.

Halk tarafından Eski Antakya olarak bilinen bölge dar sokaklarla birbirine bağlanır. Bu dar sokaklar birçok sürprizi barındırır fotoğrafçılar için. Sessiz gibi duran bu sokaklarda bir çocuk merakla bir kapının arkasından uzatıverir kafasını ansızın ya da  kaygısızca oyuna dalmış çocuklar, iş telaşında olan insanlar, sokakta olup bitenleri takip eden yaşlılar çıkıverir karşınıza. Bir otomobilin bile zor ilerleyebileceği sokaklardaki evler, yüksek duvarlarla çevrilidir. Bu evlerin kapıları bile bir şaheserdir. Bizim kadar şanslıysanız buradaki evlerden birinin sahibi avluda misafir edebilir sizleri. Sokak aralarında bazı evler Antakya’ya özgü el sanatlarını uğraş haline getirmiş kişilerce kültür evlerine dönüştürülmüş. Buraları da mutlaka ziyaret etmelisiniz.
Antakya Arkeoloji Müzesi dünyanın 2. büyük mozaik müzesidir. Mozaikler üzerinde yer alan sahneler için yanınızda bir rehber olması gerekir. Mozaik müzesinden sonra köprübaşında yer alan usta ellerden bir künefe yemeli, Kuzeytepe’de Hatay’ın dillere destan mezelerinin ve kebaplarının tadına bakılmalı.

Bugünlerde ise Komşumuz Suriye’de yaşanan iç savaştan sığınmacı olarak kaçıp gelen mülteciler Hatay’ın farklı noktalarındaki kamplara yerleştirilmekteler.  Reyhanlı tarafındaki  kampı ziyaret etmek için yola çıkıyoruz. Bu ziyaret bizleri heyecanlandırırken, göç konusu ve azınlıkların yaşadığı sıkıntılar üzerine çalışan yönetmen ve  dernek başkanımız Mustafa KARAKAYA için ayrı bir önem arz ediyor.
Kampı ziyaret edemeden ayrılıyoruz oradan ama şu cümleler geçiyor aklımdan.
“Farklı kültürlerden ve dinlerden insanların yüz yıllardır birlikte yaşadığı bu şehir Suriye’deki  iç savaştan kaçıp gelen mültecileri de bağrına basarak barışın ve hoşgörünün simgesi olmayı hak ettiğini bir kez daha dünyaya ispat ediyor.”

Kimi uykuya dalmışken kimianılarını anlatırken kimi de müziğin ritmine kapılmışken Antakya gerilerde kalıyor bir anda.








Hiç yorum yok

Yorum Gönder